Nurettin Topçu Türkiye’nin Maarif Davası Adlı Kitabın Tahlili

 NURETTİN TOPÇU TÜRKİYE’NİN MAARİF DAVASI ADLI KİTABIN TAHLİLİ

Türkiye’nin Maarif Davası, Nurettin Topçu, Dergâh Yayınları, İstanbul 2021

 

Özet

Nurettin Topçu, ülkemizin son dönemde yetiştirmiş olduğu çağdaş düşünürlerimizden biridir. Eğitim, eğitim sistemi, gençlik, milli birlik & beraberlik ve kültür alanında araştırmalar yapmış, yazılar yazmıştır. Tanıtacağımız kitabın adından da anlaşılacağı üzere Türkiye’nin Maarif Davası, Türkiye’nin eğitimiyle, eğitim sorunlarıyla ilgilenmekte ve bu sorunları yazar, ‘’Millet Maarifi, Türk Maarifi, Ders (Maarif), Muallim, Mektep ve Talebe’’ gibi eğitimin temel taşlarını oluşturan mefhumlar ile ilgili görüşlerini açıklamaktadır.

Tahlili yapacağımız kitap Türkiye’nin eğitimiyle, kültürüyle, düşünce şekli ve yapısıyla ilgilenenler için yerinde gayretlerle araştırma ve çözümlerle çeşitli makalelerden derlenmiş bir kitaptır. Kitabın başlığını da dikkate aldığımızda yazarın millet maarifine teknik bir sistem gözüyle değil dava gözüyle bakmaktadır. Eğitimin dava olması gerektiğini düşünmektedir. Kitabında da bahsettiği gibi eğitim tarihimize baktığımızda eğitim sistemimizde çeşitli kırılmalar yaşanmıştır. Öncelikle gerçek maarifin uygulandığı, eğitim ve öğretimin merkezi olan medrese, Osmanlı’nın son dönemlerinde bu işlevinden uzaklaşmıştır.

Cumhuriyet döneminde de Nurettin Topçu’nun ‘’millî mektep[1]’’ olarak adlandırdığı ahlak ve kişilik eğitiminin ön planda olduğu bir eğitim tarzına karşın fen bilimleri ve teknik eğitimi önceleyen rasyonel, materyalist ve pozitivist bir eğitim anlayışı benimsenmiş ve nesil kendinin inkârında kurtuluşu aramış, Batı’yı taklitten geri kalmamıştır.

Nurettin Topçu, inceleyeceğimiz eserinde eğitim, kültür ve maarifi, tarihi perspektifinden Türkiye’nin eğitim sistemini gözden geçirir. Bir tür felsefe, düşünce, yol, yöntem eleştirisi yapar. Bunu yaparken eğitimin nasıl olduğunu doğru ve yanlışlarıyla eleştirir ve nasıl olması gerektiği sorularına cevap arar, bizlere sunar. Bu tahlil yazısı Nurettin Topçu’nun Türkiye’nin Maarif Davası adlı eserinin 13-118 sayfalarını içermektedir.

Nurettin Topçu, 7 Kasım 1909 yılında İstanbul Süleymaniye’de doğmuştur. Asıl adı Osman Nuri Topçu’dur. Topçuzade Ahmet Efendi ve Fatma Hanım’ın oğlu Nurettin Topçu, Erzurum’un köklü ailelerindendir. Dedesi Osman Efendi, Erzurum’un Ruslar tarafından işgali sırasında orduda topçuluk görevinde bulunduğundan dolayı Topçuzadeler olarak tanınmıştır.

Topçu, Bezmialem Valide Sultan Mektebi’nin Anasınıfına 6 yaşında gitti. İlkokulu Büyük Reşit Paşa Numune Mektebini 1922’de okudu. Vefa İdadisinin birinci sınıfında okurken babası vefat etti. Lise öğretimini 1928’de İstanbul Erkek Lisesi’nin Edebiyat bölümünde başarı ile tamamladı.

Topçu İzmir’de 1939 yılında Fikir ve Sanat’ta Hareket dergisini çıkardı. Sonrasında İstanbul’a dönerek Haydarpaşa Lisesi, Vefa Lisesi ve İstanbul Lisesi’nde görev yaptı. Nurettin Topçu’nun öğretmenlik hayatı toplam kırk yıl sürmüştür. (Akyüz, 2014) 1960 ve sonrasında milletvekili olmuş ve gençlik merkezlerinde konferanslar vererek hayatına devam etmiştir.

Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası adlı eserinde Türkiye’nin genel olarak eğitim sorunlarıyla ilgilenir. Türkiye’deki eğitim, düşünce ve sistemindeki (Cumhuriyet devrinden sonra İslamiyet sonrasında eğitim ve kültür faaliyetleri çerçevesinde) kendi kültür ve tarihimizdeki kopmalardan, düşünce savrulmalarından bahseder.

1.Giriş

Türkiye’de eğitim, öğretim, eğitim ve öğretimdeki sorunlar; ahlâk, ahlâk terbiyesi vb. konular sürekli tazeliğini koruyan ve sorun tespit etmeye çalışılıp çözüm üretilmesi gereken konular arasında yer alır. Tanıtacağımız ve tahlil edeceğimiz kitap, çeşitli makalelerden oluşan ve bu konularda düşündürecek, ufuk açabilecek birikim ve gayretin eseridir. Topçu’nun eseri Türkiye’deki eğitim sistemi, eğitim felsefesi ve toplumun eğitimle ilişkisi gibi konuları ele alan bir çalışmadır. Yazar, eğitimin sadece bir bilgi aktarımı değil aynı zamanda ilim- amel ve irfan ilişkisiyle ahlaki değerlerin ve kültürel birikimin aktarılması anlamına geldiğini vurgular. Ayrıca her milletin kendi kültür ve medeniyetine uygun okulları olması gerektiğini belirtir. Rönesans’tan önce eğitim öğretim yerinin medreseler olduğunu ama bunların da millet ruhu, sosyal ve fen alanlarındaki değişim ve gelişimleri takip edemediğinden çöktüğünü belirtmektedir.

Yazar, 1940-1970 yılları arasında vermiş olduğu konferanslar ve dergilerde yazmış olduğu yazılardan derlenen Türkiye’nin Maarif Davası adlı kitabı üç bölümden oluşmaktadır.

Beklenen Gençlik, Millet Maarifi ve Türk Maarifi adlı konuların geçtiği birinci bölümde Beethoven, Geothe, Lamartine ve Hugo gibi hiç ölmeyecek batılı aydınları ve İslam dünyasındaki ashâb devri, Hz. Muhammed, Osmanlılar, Yavuz Sultan Selim ve Nizamülmülk[2] gibi isimlerin fikirleri ışığında bir genel durum tespiti yapmıştır.

Üç asırlık kaybedilen gençliği[3] konu edinirken nedenini ise Batı’yı taklit ederek düşülen burhandan çıkamayışlarını[4] konu edinir. Millet ruhunu dolayısıyla maarifi kaybeden gençlik ahlâkını yitirmekte ve bunun farkında olmamaktadır. Batı’nın eğitim ve düşüncesiyle zihnini harmanlayan gençlik kendi kültürünü bayağı görüp hegemonyaya uğramıştır.

Yazar, Batı’ya yapılan öykünmeyi ‘’Yaratıcılığın yerini taklitçiliğin tutmuş olması, bu hatalı yol, üç asırlık devrimlerimizin verimsizliği ile nihayetlendi: Biz İslâm ruhunun gerçek sahibi ve vârisi iken kıtalara medeniyet ulaştıran bir millettik.’’ [5] Cümleleriyle kendimizi inkârın sonucundan bahsediyor. Mevlâna’nın deyişiyle  ‘’Testinin içinde ne varsa dışarıya o sızar.’’  Dolayısıyla nesillerimize aktarılan ve günümüze kadar süregelen Batı taklitçiliği ruhumuzun üzerine set çekmiş ve kendimizi öykündüğümüz düşünce ve fikirlerle benimsemişiz.  Öğretilenlerin doğruluğundan şüphe etmeyip kendimizi en iyi şekilde yetiştirdiğimizi zannetmişiz ve bu uykudan uyanmamaktayız.

İkinci bölümde Topçu, mektep, muallim ve muallimin sorumlulukları konularını daha detaylı bir şekilde zihnimize salık vermeyi amaçlamaktadır. Bir ülkedeki mektep, muallim, talebenin öneminden bahsetmekte ve ülkemizdeki sorunları ele alıp bizlere çözüm önerileri sunmaktadır. Bilhassa okul yerine mektebin, öğretmen yerine muallimin ve öğrenci yerine talebe kelimelerini seçmesinin farklı anlamları bulunmaktadır.

  • Muallim; öncelikle muallimin bir tüccar olmadığını[6], muallimin kitaplardaki bilgiyi bize aktarmakta yanlış bir yol izlemiş olduğunu anlatmaktadır. Neticede kütüphaneler kitaplarla oluşur ki talebeler bilgiyi zaten merak eden, talep eden ve öğrenen olmaktadır. Muallim ise hatalı bir bilgi öğretilse bile bunu düzeltebilen satır aralarındaki bilgiden ziyade hikmeti anlayıp bize aşılayanlar olmaktadır. Muallim olmanın zor bir vazife olduğu, bu işin sevgi işi ve ruh sevgisi olduğunu belirtir.[7]

Yazar, Eğitimdeki sorunları günümüzdeki gibi materyalizmin getirdiği maddi sorunlar olarak görmekten ziyade manevi eksikliklerin sorunu olarak görmüştür. Bir milletin eğitimini mektebi belirler zira Nurettin Topçu’nu bu konuyu şu sözleriyle ele alır; ‘’Milletin ruhu ile bağları kopartılan bugünkü okul, millete insan yetiştirmek için değil, fabrikaya usta yetiştirmek için çalışıyor. Ruhsuz idealsiz, inançsız bir öğretim gençliğe karakter yerine hüner verecek ve insanı elbette aşağı canlıların hizasına indirecektir. İnsanlığın gidişinde bu eşsiz gerileyiş, inkılap adı ile adlandırılırsa bile nesilleri bir cehennem hayatına doğru götürmektedir.’’ [8] Burada üzerinde durulması gereken konu insanların, bilhassa muallimlerin ve talebelerin artık öğrenmeyi hâsılı ilim yolunda olmayı, salt dünyalık düşünerek öğrenmeye, bilmeye, anlamaya çalışmaktadır. Oysaki ilim insanın ruhunu doyuran, onu manevi anlamda besleyen, kendine getiren bir durumdur. Ancak günümüzde, öğretmenlik verilen maaşın fazlalığından, öğrencilik ise diploma avcılığından öteye geçememiştir. Dolayısıyla öğretmen muallimin; öğrenci ise talebenin yerini dolduramamış, dolduramadığı gibi Batı’yı taklit ile boşluk kapatılmaya çalışılmıştır. Bundan dolayı çağdaş dünyada bilginin zaman ve mekân tanınmaksızın ulaşılabilir olmasına karşın bildiğini yapan, hatta neyi bildiğini bilen insan sayısı azalmıştır.

2) Mektep: İkinci bölümün birinki kısmında yer alan ‘’mektep’’ Topçu’ya göre öğrenme yeridir. Öğrenmeyi bir anlamda çıraklık olarak görür. Mektebi adeta bir atölye olarak görülür. Öğretmen ise bu atölyedeki usta rolündedir. Hâsılı mektepte öğretici olan muallim usta, öğrenen çırak ise talebedir. Buradaki usta-çırak ilişkisini daha belirgin biçimde şöyle ifade eder: ‘’ Öğrenme, her şeyden evvel bir çıraklıktır. Mektep çıraklık yeridir, diyebiliriz ki bir tezgâhtır. O tezgâhta usta yapar, çıraklar tekrarlar. Usta verir, çırak alır. Alınmamış, benimsenmemiş, benliğe mâl edilmemiş bir ders, iyi bir ders sayılmaz.[9] Yazar, öğretmenlik mesleğini sadece okulda bir şeyler öğretmenle yetinmeyen, sosyal hayatımızdaki bütün olumlu- olumsuz davranışların sorumluluğunu muallime yüklemiştir. Bu konuyu yazar şu cümlelerle ele almıştır: ‘’Muallim ruhlar sanatkârıdır. … Muallim köyde bilen, öğreten, irşat eden, yol gösteren, terbiye eden, hulasa veli, mürebbi ve emin vasıflara sahip insan olacaktır.[10]

3) Talebe: hakikatler peşinde koşmayı dava edinen kişidir. Davası olgunlaşmaktır. Çağımızdaki okulların diplomalarına değil, manevi faziletin uğruna kendini ilme adayandır. Kâinattaki nizam gibi, derslerinin kuvvetini de nizam ve disiplin ile başaracağına inanmış, kendi toplumunda örnek olan, idealist bir insandır. Talebe merak ve sevgi ile muallim ile bağlantıyı kurmaktan kaçınmayan, şevkle dersine davasına sarılan kişidir. Hayatını, gününü nizam çerçevesinde yerine getirir. Hayatı gibi de görevlerine, sorumluluklarına sımsıkı sarılır. Pes etmek ona yakışmaz.

4) Ders: hakikatlerin araştırılmasıdır. Ders okumak hayattaki teknik bilgileri elde etmek için yapılmaz; ders bilhassa hakikatler peşinde koşmak için başlı başına bir gayedir. İlköğretimin gayesi kalbin terbiyesi, ortaöğretimde gaye aklın terbiyesi, yükseköğretimde gaye ise ihtisastır. Ancak Avrupalı gibi her şeyin teknik olarak işlediği makine aşığı değil de ruh ve vicdan aşığı yetiştirmek istiyorsak Avrupa’dan aldığımız öğretim metotlarını değiştirmemiz gerekmektedir. Yabancı kültür, sadece milli kültür ağacının köklerini kurutur. Ruhu alınmış insan cesedine benzer. Öğretimin üslubu ise, onu sadece şekil ve kıyafet ile değil, ruhunun da kalıbıdır. İyi üslupla iyi öğretim, fena üslupla fena öğretim yapılır.[11]

Üçüncü bölümün ‘’Maarif’’ kısmında Türk eğitim sistemindeki eksikliklerin tespit edilmesine ve çözümlerine odaklanır. Nurettin Topçu, Türkiye’nin eğitim alanındaki sorunlarının kökeninde Türk milletinin kültürel birikimlerine yeterince sahip çıkmaması ve yabancı etkilere karşı savunmasız kalması olduğunu vurgular. Bu savunmasızlık, milli kimlik ve milli değerlerin korunmasını tehdit eder.

Topçu’ya göre, Türkiye’nin eğitim sistemi milli değerlere uygun bir şekilde düzenlenmelidir. Bu, milli kültürün önemini vurgulayan, milli tarihin ve kültürel mirasın dikkate alındığı bir müfredat oluşturulmasını gerektirir. Aynı zamanda, öğrencilere milli kimlik bilinci ve milli birlik ruhu aşılanmalıdır.

Eğitim sisteminin yeniden yapılandırılmasıyla birlikte, genç nesiller milli değerlere bağlılık, özgün düşünme yeteneği ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilen bir zihniyetle yetiştirilebilir. Topçu, eğitimin sadece bilgi aktarımı değil, aynı zamanda ahlaki değerlerin ve karakterin geliştirilmesine de odaklanması gerektiğini belirtir.

Sonuç olarak, Topçu’nun ‘’Maarif’’ bölümü, Türkiye’nin eğitim sisteminin milli değerlere uygun bir şekilde yeniden yapılandırılması gerektiğini savunur.

Değerlendirenin Eleştirisi

Topçu’nun eğitime yüklediği temel niteliklerin gerçeklerle olan paralelliği ayrı bir çalışma konusu olmakla birlikte, yapılan eğitimin tariflerinin zamanı okuyabilme yeteneği dikkate alınmalıdır. Maarife yüklenen manalar ileri hedefleri ileri sürmesine rağmen bu anlayışa nasıl ulaşılacağının, gerçek hayata uygulanabilir bir çıktısına ihtiyaç duyulmaktadır.

Mektep, usta çırak ilişkisi bağlamında muallim ve talebeyi hedef alırken ve aynı zamanda aradaki ruh ve iş sevgisi nasıl sağlanmalıdır? Bu durumu somutlaştırabilir miyiz? Modern eğitimi düşündüğümüzde Topçu’nun ileri sürdüğü idealist nitelikler nasıl gerçekleştirilebilir?

Sonuç

Türkiye’nin Maarif Davası, eğitim ve eğitimin sorunlarıyla, çözümleriyle ilgili konuların bir arada bulunduğu, okuyucuya farklı bakış açıları kazandırabilecek nitelikte örnek bir kitaptır. Kitap, eğitim sistemindeki sorunları genel itibariyle ele alırken örnekler verip, farklı çözüm önerilerini zihnimize sunmaktadır. Konu eğitim, ders, hoca, talebe olması hasebiyle konunun eğitim bilimleri, din eğitimi vb. alanları dikkate alarak daha nitelikli sonuçlara ulaşılacağı kanaati hâsıl olmaktadır.

[1] Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, Dergâh Yayınları, İstanbul 2021, s. 14.

[2] Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, Dergâh Yayınları, İstanbul,2021 s. 20.

[3] Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, Dergâh Yayınları, İstanbul,2021 s. 21.

[4] Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, Dergâh Yayınları, İstanbul,2021 s. 24

[5] Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2021 s. 26.

[6] Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2021 s. 68.

[7] Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2021 s. 74.

[8] Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2021 s. 101.

[9] Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, Dergâh Yayınları, İstanbul, s. 52.

[10] Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, Dergâh Yayınları, İstanbul s. 70.

[11] Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, Dergâh Yayınları, İstanbul s. 55-66.

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi / İlahiyat Fakültesi / Hatice Güney / Kitap Tahlili

 

Hatice GÜNEY

all author posts

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are makes.