Bizler ‘’Gönül Coğrafyasının’’ gençleriyiz. Gençliğimizi anlamlandırmak, geleceğimizi şimdiden yaşamak için kendimize bir yol belirleyerek o yol uğruna gönül vermek mecburiyetindeyiz. Mecburiyet kelimesinin zorunluluk olarak algılanmasını asla istemem, demek istediğim; hayatımızda bir gönül davası olmalıdır. Gönül davamızı bazen kendimiz belirleriz bazen ise kendimizi hiç bilmediğimiz bir davanın ortasında sahiplenmiş bir şekilde buluruz. Herkesin bir davası ve uğruna vermiş olduğu bir mücadelesi vardır.
Bu yazımda yapmaktan en çok zevk aldığım, kendimi en çok değerli hissettiğim, kendimin ve ülkemin dört bir yanında olan gönül arkadaşlarımın vermiş olduğu gönül davasından bahsetmek istiyorum:
Gönüllülük…
Gönüllülük çalışmalarına hayaller kurarak başlarız, kurduğumuz hayallere ulaşmaya çalışırken projeler geliştiririz. Projeleri geliştirdiğimiz esnada kendimizi hiç hayal etmediğimiz yerlerde farklı evrenlerde buluruz. En güzel projeleri geliştirmek için çaba sarf ederiz. Çabamızın sonucunda onlarca/yüzlerce ve bazen binlerce insanın yüzünde tebessüm bırakabiliriz. Geceyi gündüze katarak hayallerle çalıştığımız bu zamanlarda hüzünlendiğimizi, mutluluktan havalara uçtuğumuzu, heyecan duyduğumuzu, umutlandığımızı, çöktüğümüzü ve bazı zamanlarda küllerimizden doğmak için ayağa kalktığımızı görürüz.
Gönüllülük, bir genç için sosyal yaşamın başladığı ilk yerlerden birisidir. Gönüllüler hayatlarındaki en değerli tecrübeler ile bu zaman diliminde tanışırlar. Gönüllülüğü bir bina olarak düşünürsek, etkinlikler ve projeler bu binanın tuğlalarıdır. Tuğlalarla örülmüş bir bina ne kadar sağlam olursa, etkinlik ve projelerle donanmış gönüllüler o kadar sağlam olurlar.
Gönüllülük kavramı insanların var olduğu günden bugüne kadar anlamını taşımaktadır, sonsuza kadar da varlığını sürdürecektir.
Gönüllülük, geçici tatminler ve kişisel çıkarlar için sonuçlandırılmış çalışmalar değildir. Gönüllülerin bireysel veya birlik olarak toplum yararına, içten bir şekilde ve maddi çıkar beklemeksizin hayata geçirdikleri çalışmalardır.
Gönüllülük çalışmaları kişisel gelişim, kişinin kendini tanıması ve sosyallik kazanması anlamında eşi ve benzeri bulunmayan bir ortamdır.
Bazı akademisyenler yardımseverlik, iyilik, dayanışma, toplumsal fayda vb. temel değerleri öğrencilerine teorik bilgilerle öğretmek yerine gönüllülük çalışmalarıyla aşılamaktadır. Gönüllülük çalışmalarına katılan öğrenciler doğru-yanlış, iyi-kötü gibi kavramları kendi içsel süzgeçlerinden geçirerek anlamlarına ulaştırırlar. Bu sebeple gönüllülük kişinin kendisini ve değerlerini tanıması için en önemli fonksiyonlardan bir tanesidir. Kişinin gönüllülük çalışmalarıyla bu değerleri ve kazanımları elde etmesi için içten gelerek yapması ve süreklilik sağlaması gerekir.
Ülkemizde gönüllülük çalışmalarının bilinirliği ve aktif katılımı gençlik yaşlarında başlamaktadır. Ancak bu tür kazanımların aşılanarak başlaması gereken dönem çocukluk dönemidir. Anne ve babalar çocuklarına gönüllülük kavramını aşılamalı, gönüllülük faaliyetlerinde bulunarak örnek olmalıdır. Çocukların ailesini gözlemlediği yaş diliminde çocuklara gönüllülük çalışmalarıyla örnek olunması demek çocuğun hayatını değiştirmek demektir, Bu kapsamda aile: yol gösterici gönüllülük ise öğretici bir role sahiptir. Gönüllülük çalışmalarına çocukluk yıllarından başlamak bireyin, toplumun ve ülkemizin en büyük kazanımı olacaktır.
Gönüllülük çalışmaları bir düzen ve birliktelik ile yürümektedir. Gönüllü bireyler ve bu alanda çalışma yapan kurumlar bir parça durumundadır. Bu parçalar birleşerek bir yapılanmayı oluşturmaktadır. Gönüllülük bilinci oluşurken parçanın temelini ve iskeletini gönüllülük alanında çalışma yapan kurumlar ve kuruluşlar oluşturmaktadır. Etkinlikler, projeler ve çalışmalar kurum ve kuruluşlar tarafından hazırlanarak gönüllülere sunulmalıdır. Bu sayede gönüllü, oryantasyon sürecini daha hızlı sağlamış, gönüllülük kavramının temelini daha iyi algılamış olur. Kurum ve kuruluşlarda yer alan çalışanların gönüllülere karşı olan yaklaşım dozunu çok iyi ayarlaması gerekmektedir. Bu dozaj iyi bir şekilde ayarlanmazsa gönüllülük kavramı yanlış algılanabilir.
Gönüllülük kavramının en çok karşısına çıkan sorular ise şu şekildedir:
Gönüllü olduğum zaman bana karşılığı ne olacaktır?
Gönüllü oldum ne olacak şimdi?
Ne kadar para veriyorlar?
Bana göre gönüllülüğün en büyük meselesi bu soruların halen soruluyor ve cevap bulunamıyor olmasıdır. Dikkat ederseniz önceki satırlarımda gönüllülüğün eğitiminden ve izlenmesi gereken yoldan bahsettim.
Bu sorulara kimin, ne şekilde cevap vereceğine bakacak olursak eğer cevap verecek olanlar yine gönüllüler olacaktır.
Bu durumun değişerek gelişmesi için gönüllü uzmanı (gönüllülük alanında kapsamlı eğitimden geçerek uzmanlaştırılan, istihdam edilen kişi) kavramının ülkemize kazandırılması mecburiyetindeyiz. Bu durumun basit olmadığını, çok büyük çabalar ve geniş çaplı bir sistem gerektirdiğini 6 yıllık gönüllülük tecrübemden dolayı biliyorum. Ancak zor olduğunu bilmek, eksiklikleri görmezden gelmek anlamına gelmemelidir, çözüm yolu her zaman aranmalı, fikirler söylenmelidir.
Gönüllülük devletimiz tarafından işinin ehli kişilere emanet edilmelidir. Bu kişiler gönüllülüğün beyni, eli, ayağı, kolu ve kalbi olmalıdırlar, doğru anlaşılması ve büyük kitlelere ulaşması için ellerinden gelenin fazlasını yapmalıdırlar. Gönüllülük kavramına ters düşen bir konu olduğu zaman karşısındaki kişilere hayır efendim! diyerek tepki vermelidirler
Bu çalışmaları yaparken temel değerlere sahip, vicdanı hür, taraf gözetmeksizin birikimli ve gayretli bir şekilde gönüllülük bilinciyle donanmalıdırlar. Sadece kendileri için değil diğer bireylerin ve toplumsal katılımın gönüllülük üzerindeki etkisine fayda sağlamalıdırlar.
Şimdi ise en kritik sonucuna geleyim. Bu iş sadece gönüllü uzmanı ile kalmayacak gönüllülük alanında idareciyi, eğitmeni ve süreç yönetimini beraberinde getirecektir. Gelmesi de gerekmektedir.
Gönüllülük alanında istihdam olduktan sonra makam ve mevki çıkarı gözetmeyen, makama gelmek için karalamalar yapmayan, kul ve hukuk hakkı bilen, adaleti sorumluluk edinen kişiler getirilmelidir. Yoksa bütün bu gönüllü hayallerinin sonu hüsran olacaktır.
Yıllar geçtikçe hayallerimiz tükenmesin hevesimiz hiç bitmesin. Verdiğimiz bütün bu mücadeleler, gayretler ülkemize ve kendimize katkı sağlamamız için değil mi? Asla karamsar olmayalım. Son yazılarımda eleştirel ve sonuç odaklı yazdığımı kabul ediyorum. Ama sonuç için büyük önem arz ediyor.
Örneği, eşi ve benzeri bulunmayan gönüllü dostlarım, gönüllü saygıdeğer büyüklerim… Gönüllülük aşkı, bilinci, isteği ve hayalleri her zaman hepimize ilham olsun, asla solmasın. Bu metni buraya kadar okuduysanız eğer vefakar bir gönüllü olduğunuzu veya gönüllü olmak istediğinizi düşünüyorum.
Dünyanın en güzel hissi gönüllülük olsa da en zor işi de gönüllülüktür. Hayallerimiz, projelerimiz, hedeflerimiz, tebessümlerimiz ve en önemlisi gönül dostlarımız iyi ki varlar, hep de var olsunlar!
Tebessümle kalın..
Buğra ELVAN